
Papa Francesco’nun Türkiye ziyareti sırasında, 29 Kasım günü, İstanbul’daki tüm Katolik cemaatleri Papa’nın yöneteceği ortak bir ayinde bir araya geldiler. İstanbul’daki Iraklı Keldani kilise korosuna eşlik eden bir müzisyen olarak ben de ayine katılma fırsatı buldum. Fırsat diyorum, zira tüm Katolik cemaatlerin yanı sıra Ortodoks ve Protestan kiliselerinin temsilcilerinin katıldığı ve özellikle Türkiyedeki Katolik dünyasının panoramasını ortaya koyan bir ayinden bahsediyoruz.
Özellikle ayindeki ses evrenine ilişkin birkaç gözlemimi not düşmüş olayım…
St. Esprit Katedrali binden fazla insan alabilen büyük bir yapı, ek oturaklarla birlikte bin üç yüz kadar insan vardı içeride. Cemaat temsilcilerinin geleneksel kıyafetlerinin büyüleyici bir renkliliği… Bir de tabii heyecan!
Ayin belki de ilk kez, Latince, Türkçe, İtalyanca, İspanyolca, Ermenice, Arapça, Süryanice, Fransızca ve İngilizce, çok dilli bir şekilde gerçekleşti. Dilekler kısmında da aynı şekilde cemaatlerden temsilciler kısa konuşmalarını altı dilde yaptılar. Papa’nın vaazı İtalyanca’ydı; ardından Türkçe’si okundu. Türkiye’ye Ortodoks Patriği ile yapacağı görüşme için gelmiş olan Papa’nın konuşması da bu minvalde, tek tipleşmeden birlik olmaya yapılan bir çağrıydı.
Ayin boyunca söylenen ilahiler de Ermeni, Süryani Katolik, Keldani ve Latin kiliselerinin koroları tarafından bölüşülmüştü. Komünyon sırasında Afrika ülkelerinden gelen göçmenler de yerel bir ilahi söylediler. Yine bu sırada solo olarak söylenen “Bana Seni Gerek Seni” ayin kitapçığında olmadığına göre, sonradan bir hoşluk olarak programa yerleştirilmiş olsa gerek. Elbette her bir cemaatin söylediği ilahiler kendi yerel müzik geleneklerini yansıtıyordu ki bu bakımdan ayinin muazzam bir müziksel değer taşıdığını söylemek gerek. Tüm bu ilahilerin orijinal dil/notasyonlarıyla verildiği ayin kitapçığı bile içerideki müzik evreninin çoğulluğu hakkında fikir vermeye yeterli.
*
İstanbul’daki Katolik Latin ve Ermeni kiliselerinin düzenli icra yapan koroları var. Süryani Katolik kilisesi ise koroyla değil ama din damlarından oluşan küçük bir grupla söyledi ilahilerini. Benim eşlik ettiğim Keldani kilisesininse düzenli bir korosu maalesef yok. İstanbul’daki Türkiyeli Keldani cemaati önemli ayinler için dönem dönem kurulup dağılan Iraklı Keldani mültecilerin korosuna başvuruluyor, zira onlar Türkiyeli Katoliklerden daha kalabalık bir topluluğu oluşturuyorlar İstanbul’da. Iraklı Keldanilerin korolarının sürekli olamaması ise bu topluluğun Birleşmiş Milletler’e iltica başvuru sürecinde geçici olarak Türkiye’de bulunan, transit bir topluluk olmasından. Tez çalışmam nedeniyle üç yıl süren alan çalışmam boyunca benim de tanık olduğum insan sirkülasyonu ve deneyimli müzisyenlerin eksikliği düzenli bir koroyu imkansız kılıyor. Keza birkaç ay önce sürekli üyelerinin nihai varış noktaları olan Avustralya ve Amerika’ya gitmesiyle kilisedeki koro icrası kesintiye uğramıştı. Ancak Papa’nın ziyaretine önem veren ve Iraklı mültecilerin durumuna dikkat çekmek isteyen Keldani kilisesi, yirmi kadar genç üyeyle yeni bir koro kurdu ve Türkiyeli Keldani bir peder koroyu yaklaşık bir aydır ayin için hazırladı. Son dönemde gelen göçmenler arasında koroya elektronik klavye ile eşlik edecek bir profesyonel müzisyen bulunması ise tamamen şans. Ben de cemaatin önceden tanıdığı bir müzisyen olarak bu özel ayinde eşlik etmek üzere davet edilmiş oldum.
Protokoldeki dini temsilcilerin dışında ayine katılan siviller, elbette her cemaatin “seçkin”leriydi. Dolayısıyla içeride her şey fazla temiz, fazla sterildi denilebilir. Papa gelmeden bir saat önce giriş tamamlanmıştı. Kısa bir duduk icrasından sonra, korolar birer ikişer ilahiler söyleyerek, yakınımda oturan bir pederin deyişiyle “o inanılmaz anları renklendirdiler”.
İçerideki sterilliğe rağmen Papa büyük bir tantanayla ve sloganlarla karşılandı: Ritmik alkışlar eşliğinde söylenen “Papa Francesco” ve “Viva Papa”! Iraklı mültecilerse zılgıtlarla karşıladılar Papa’yı. Aynı şenlik havası, hem de daha da güçlü bir şekilde ayin bittikten sonra da bir süre devam etti. Bu sırada Keldani korosunun üst üste söylediği ilahiler özellikle neşeli olanlar arasından seçildi, hatta bunlardan biri ve en çok ilgi çekeni aslında ayin repertuvarına alınmamış olan ama cemaat tarafından iyi bilinen bir şükran ilahisiydi. Koronun bu sırada ilahi söylemeyi sürdürmesinin en önemli nedeni ise Papa’nın dikkatini çekerek mültecilerin sorunlarını iletme imkanı yaratmaktı.
Dışarıdan biri olarak, yapılan ayinin, Türkiye’deki Hıristiyan cemaatlerinin birbirleriyle karşılaşmaları açısından da önemli bir işlevi olduğu izlenimi edindiğimi söylemem gerek. Zira cemaatler arasında bir tür “hiyerarşi” olduğu, elbette her türlü hiyerarşinin en alt basamağındaki göçmenlerin müziksel performanslarınınsa “hoş görülü bir şaşkınlıkla” izlendiği seziliyordu. Tabii bunda Katolikliğin esasen Batılı bir mezhep olmasının ve söz edilen göçmenlerin Afrika ülkelerinden ve Irak’tan gelen topluluklar olmasının rolü büyük. Öte yandan açık ki Papalığın V. yüzyıldan itibaren Katolik kiliselerini dil ve müzik bakımından tek tipleştirme gayreti, dini pratiklerin ancak yerel adaptasyonlarla kabullenilip sürdürülebileceği gerçeğine yenik düşmüş. Ve işte tam bu noktada müzik, tüm bu çeşitliliği açıkça görmek ve anlamlandırmak için muazzam bir imkan sunuyor.
*Ayin TRT tarafından canlı yayınlandığı ve görüntü-ses kayıtları erişime açık olduğundan örnekleri burada paylaşmakta mahsur görmüyorum.