Müzik, tam da bugün, tam da burada!

Andante‘de yayınlandı, Haziran 2015.

Gündemi epeyce yakından takip eden biri olarak, basında ve sosyal medyada müziğin toplumsal alandaki kullanımına ilişkin haberlere rastlamadığım gün yok gibi. Müziğin ya da müziksel sembollerin iktidar ya da direniş grupları tarafından o ya da bu şekilde kullanımı Türkiye’de de dünyanın her yerinde olduğu gibi ahval-i adiyeden. Zira müziğin ideolojik bir araç olarak kullanılması da, bir direniş aracı/sembolü olarak imlenmesi de ne bu coğrafyaya ne de bugüne özgü…

Türkiye’de özellikle cumhuriyet dönemi müzik reformuna ilişkin müzikolojik çalışmalar, müzik-ideoloji bağlamına ilişkin iyi kötü bir literatür oluşturmakta. Daha küçük ölçekli olmakla birlikte, müzik ve modernleşme tartışmasının geç Osmanlı dönemi ve 1950’ler sonrasına ve ikincisinden kaynaklanarak popüler müzik çalışmalarına (özellikle arabesk ve “Türk Sanat Müziği”nin dönüşümü) uzandığını söylemek de mümkün. Ancak elbette, gerek bu kapsam içinde kalan gerekse popüler müziğin daha güncel ürünlerine ilişkin tartışma açan müzik literatürünün tamamının müzikolojik bir nitelik taşımadığını belirtek gerek. İşin doğrusu, müzikologların pek de teveccüh göstermediği bir alan, daha ziyade sosyal bilimciler tarafından doldurulmakta.

Benzer şekilde, müzikologlar olarak, ideoloji-müzik ilişkisinin gündelik hayatımıza temasını çoğu kez görmezden geldiğimiz de bir gerçek. Reklamlardan çocuk şarkılarına, resmi törenlerden toplumsal etkinliğe, gündelik hayatımızı sarmalayan, çok çeşitli parametrelerle belirlenen ve dönüşen müziksel bir evrene sağırız adeta.

İçinden geçmekte olduğumuz seçim süreci belirgin bir örnek. Her bir partinin başvurduğu özgün ya da ortak müziksel unsurlar (stiller, çalgılar vs.), farklı seçmen profillerine (örneğin bölgelere) hitap edecek farklı seçim şarkılarının dolaşıma sokulması ve bu şarkıların yalnızca sözlerindeki değil, müziklerindeki çeşitlilik duyulmaya/okunmaya değer oysa. Öte yandan, erken cumhuriyet döneminde ya da 1950’lerde olduğu gibi, bugün hedeflenen “yeni Türkiye’nin” inşaasının da müzikten bağımsız gerçekleşmediği çok açık. Bununla birlikte, elbette her dönemde söz konusu inşa sürecine ya da iktidarın başka toplumsal müdahalelerine yönelik muhalefet de müziği kendine araç edinmekte.

Daha bugün itibariyle gündeme düşen haberlerden ikisi, müziğin bir ideolojik çatışma alanı olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. Bir yanda Muğla’da bir gece kulübünün açılışının mehter takımı eşliğinde yapıldığına ilişkin haberi okurken, öte yandan bir ulusal kanalın 19 Mayıs canlı yayını sırasında, Boğaziçi Caz Korosu’nun, seslendirdiği bir türküyü, beklenmedik şekilde Gezi direnişiyle ilişkilendirdiğini -güncel deyimle yayını “trollediğini”- görüyoruz.

Hem teklifsizce temas eden, hem de ele gelmeyen doğasıyla, daima muğlak bir alan bırakan müzik, toplumsal mücadele için hem muazzam bir araç hem de bir çatışma alanı sunuyor. Bu alana daha yakından bakabilmek ve burada süregelen çatışmayı hem sosyalbilimsel hem de müzikolojik açıdan tartışmak müzikologlar için yalnızca görev değil, bulunmaz bir fırsat. Müzikolog ve etnomüzikologlar olarak, müziğin sadece bireysel değil, toplumsal bir ifade ve eyleme aracı olduğunu, bizatihi bu toplumsallığın kurulmasında iş gördüğünü ve yalnızca belirli tarihselliklere değil, tam da buraya ve bugüne dair bir söz söylediğini unutmayalım. Ne kadar güçlü bir malzemeyle çalıştığımızın farkında olsak, akademi ve akademi dışında kapladığımız alan da genişleyecek kuşkusuz.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s